16 Aralık 2012 Pazar

Mr. Nobody ve Evrensel Mektubu


-Bay Hiçkimse ve Evrensel Mektubu-



İnsanlık olarak nasıl bu hale geldik, bilmiyorum. Şu koşuşturmaca şu insanların birbirini geçme mücadelesi hiç dinmeyen “daha fazla” açlığı… Sanırım Ajan Smith’in de dediği gibi bizler “memeli değiliz.” Ve bunun ilacını hala bulabilen başka bir canlı ırkı yok. Zamansız bir tarihten amansız hiçliklerin ortasından ve aklımdan hala gitmeyen kafiyelerin bıraktığı, o iğrenç hisse kafa tutarak yazıyorum;

  Şu anda kararan bir gökyüzünden başka hiçbir şeyim yok. Odamda hala, yerlerini karıştırdığım melodramlar, insanlar, şarap şişeleri ve duygular var. Kendi kişisel “Evrensel” mektubumu yazıyorum. Adı bile saçma. Tüm ucuzluğu ile “kabul edilmedi”, “teslim alınmadı” ve ”adres sahibi taşınmış” ibarelerini aynı anda taşıyan, bakmadığın her yeri saran bu mektubu, uyuşan sol kolum, dinmeyen saatlerin sığlıkları arasında intiharımdan önce ucuz bir efsane yaratarak, ceketimin sağ cebine bırakacağım. Sanırım uzun cümleler bu mektubun en saçma yanı. Kayboldum. Doğduğum şehir, büyüdüğüm ev ve öldüğüm odanın içinde kaybolmayı başardım. Babam şu an bir yerlerden bunu okuyor olsa, “bunu ancak sen başarırdın” derdi. Sanırım bunu başardım. Mektubuma “sevgili kendim;” diye başlasam daha az tedirgin olabilirdim.

(Kısa saçlı geceden elimde kalan yalnızca o sesler)

 Lütfen biraz sessiz olun, ölmeden önce yarattığım “konu bütünsüzlüğü” ile hiçbir alakası yok bunun. Bir elimde, elimde? Elimde hiçbir şey yokmuş. Sanırım bu bahsettikleri şey. Tükürükten mürekkep, parmaktan kalem ve gökyüzünden kâğıt mı olur demeyin. Bu bahsettiklerinden çok daha fazlası belki de. Ama tuhaf olan bahsettikleri başka hiçbir şeyle henüz karşılaşmamış olmam. Bu kadar büyük bir boşluk hangimize yeter? Evet, yanlış söylemedim. Bu sonsuz boşluk hangimize yeter? Diye sordum. Hepimiz o anlamını bilmediğimiz, öğrenmediğimiz sadece uyduğumuz kurallar ve kendi eksenimiz etrafında önem verdiğimiz insanlarla sınırlı kalmış varlıklarız. Buna alışabilir miyiz? Hiçlik. Yokluk. Merhaba Mr. Nobody. Merhaba sonsuz boşluk... Bunu hak etmedik. En iğrenç olanımız bile. Çünkü inanın bana bu çok iğrenç.

(Şu Jimi, Kudüs’ün yıllar önceki halini bilse ondan da yıllar önce Peace in Missisipi der miydi?)

(Ne alaka?)

 Sevgili kendim;
Yaşadığını hissettiğin yıldan kimseye bahsetme. Umarım bunu başarırsın. Seni görmemeleri doğal buna aldırma. Belki yaşamak, hepimizin kişisel kıyametidir. Sevgi her şeydir ve bir parça şiir hala yerindeyse unutamadın demektir. Bunu siktir et. Uyanmadan önce unuttuğun rüyalardadır belki senin cevabın. Belki de gidemediğindedir. Göremediğindesindir. Tuhaf oldu biliyorum ama o olabilirsin. Neden oturup konuşmuyoruz? Kazım Büfe’den muzlu süt? Papağan’da çibörek? Meydanda yoyga çorbası? Bafra Pidesi? Boyoz? Hatırlar mısın? Karnın acıktığında acaba karnı tok mu diye düşündüğün insanlar vardı. Evet, sen böyle bir adamdın. Şimdi sana ne oldu?

 Baştan alıyoruz. Her şey olduğunu sandığımız şeyden ibaretti. Belki hiç kimse hak ettiği yerde değildi. Savaşlar. Soykırımlar. Şerefli hak ve halk mücadelelerinin bile şerefsizliğe imrendiği o yıllar. Ölümüne sessiz kalınan insanlar. Büyük uçurumlar. Sen bu büyük kıyamete aldırmadan, odanda oturmuş, binyıllar önce bir topluluğun insanlara işaret etmiş oldukları tarih hakkında düşünüyordun. Buraya kadar her şey normal. Normal mi? Devam edelim. Onu düşünüyordun. Hangisini? İşte sen busun. Ne demek hangisini? Bu mektuba konuşma şeklinde devam edebiliriz ki bu ilk ve en saçma mektup olur. Tamam, unutalım bunu, sen devam et. Bağımlılıkların vardı! Orada dur bakalım yoktu. Ben hiçbir sicili olmayan ve hiçbir madde kullanmayan başarılı bir bankacıydım. Öyle mi seni orospu çocuğu? Hiç sanmıyorum. Çünkü olaylar öyle gelişmedi.

(Büyüdün bebeğim, dediğim kadına kaç saat kaldı?)


 Sen iyi ki Tanrı’yla beraber çalışmıyorsun. Onun adı Tanrı değil geri zekâlı. Onun adı; Allah. Çok özür dilerim Mr. Nobody… Bana şunu söylemeyi de kes. Benim adım. Benim adım… Senin adın ne? Bunu boş ver az önce ne diyordum. Tanrı seninle beraber çalışsaydı, emin ol seninle beraber çalışmak istemezdi. Çünkü sen hiçbir sicili olmayan hiçbir madde kullanmamış sıradan bir insansın. Onun adının Allah olduğunu iddia ediyorsun. Peki, onun söylediği her şeyi adının bildiğin kadar biliyor musun? Uyguluyor musun? Öyle bakma. Sonra da kalkmış onun adı Allah diyorsun. Sen gerçekten ucuz bir piçsin. Madem onun adını öğrendin neden hep daha iyi telefonun daha iyi araban daha iyi evin daha iyi bir eşin olsun diye uğraştın? Ben Tanrı dediğimde kızıyorsun. Belki de ben seninle aynı inancı paylaşmıyorum. Senin inancın sana benim inancım bana. Ne demek bu senle ben aynı kişiyiz. Bu iğrenç sözleri nereden çıkarıyorsun. Peki, madem aynı kişiyiz neden bunları düşünebiliyorum? Ben düşünebiliyorsam, sende düşünebiliyorsundur. Bak hiç Fight Clup’u hatırlamaya çalışma sana en başta söylüyorum bunu ama bir sorun var. Benim zihnimin derinliklerinde yatan saçma şeyler, senin içine düştüğün bu boşlukla mı alakalı yoksa daha önce hiç düşünmemiş olmanla mı? Allah’ın adını bir daha o iğrenç ağzına sakın alma bunları söz düşüneceğim. Sen de bir mektubun içinde düz yazı halinde, kendi başına yaptığın bu iki kişilik konuşmadan kimseye bahsetme…

(Beni aradığı saatler ikimiz ve herkes için hep geçti)


Odamdaki bu koku, telefonumun çalması, kulağımın çınlaması, kapımdaki sesler, perdenin ardındaki gölge hepimiz oturmuş çay içiyorduk. Birden elektrik kesildi… Tabi bu bizi hiç etkilemedi. Çünkü karanlıkta olduğumuzu söylemiştim beni iyi dinlemiyor musunuz? Sizi hiçbir şeye aldırış etmeyen soğan cücükleri! Kapa çeneni böyle başlamıyordu. Asıl sen kapa çeneni Allahsız piç. Şimdi orada otur ve sessiz dur. Bu mektubu yazdığım sürece de konuşma.

( Ot?)

 Eğer bu yazdığım mektubu okuyan birileri varsa lütfen Dünya denilen çöplüğü ve hala gelmeyen kıyameti kurtarın.

Adres; Güneş sistemi, Venüs arkası Dünya (Mavi gezegen)

Şimdi size Dünyamız hakkında biraz bilgi vereceğim;

Bu Dünya’da insanlar yalnızca bana çalışır. Ben onların kralıyım. Bu yüzden geldiğinizde ilk beni bulun. Erişmiş olduğunuzu düşündüğüm teknoloji sayesinde kâğıtta bıraktığım parmak izlerinden beni tanıyacaksınız. Size bütün bilgileri vereceğim. Bana yardım ederseniz kendinize kardeş bir ırk kazanacaksınız. Hatta daha fazlasını. Dünya üç oda pardon üç tarafı denizlerle kaplı yok öyle de değildi. Üçte ikisi sularla kaplı bir gezendir. Isıtma sistemi yani Atmosferi 7 katlıdır. Hala yeterince doğal kaynak mevcut olup Güneş’e 2 gezegen uzaklıktadır. Güneş sisteminin en güzide yerinde ay manzaralı bir geoiti kim istemez? Hem de hemen ulaşırsanız size az ayak basılmış Ay’ı da ücretsiz veriyoruz. Ücreti bana ödeyeceksiniz.

Teşekkürler.

 (Biraz ticari zekâ ve ciddiye almadığınız halde korktuğunuzu biliyorum.)

(Gözkırptım)


Neden ne olup bittiğini muştama sormuyorum ki? Ama onu Ankara Tren Garı’nda benden almışlardı. Hızlı trene binmeden önce çantamın, içinden geçtiği x-ray cihazı tepki verdiğinde güvenlik görevlisi yıllardır bu ana hazırlanmış gibi bağıra bağıra muşta kimin? Dediğinde –ananın amının. Dedim içimden. O sırada yanıma gelen polislerin bana takındığı tavırdan bahsetmeyeceğim bile. Gayet rahat ve sakin bir biçimde durumumu anlattım. Benim için taşıdığı özel anlamını bile dalga geçercesine söyledim. İkna oldular. Her şey tamamdı. O geri zekâlı güvenlik görevlisi tüm ikna olmuş haline rağmen bunu taşıma ruhsatın var mı diye sordu. Muştanın taşıma ruhsatı? Çok güzel. Şahitlerim de var; o muştayı o soru karşılığında o güvenlik görevlisine hediye ettim. Çantamı alıp trene binerken bağıra bağıra onun taşıma ruhsatı var mı? Dedim. Böyle mi olmuştu? İlker bilir.

(Bisiklet yolcuğu sırasında başka yerlere de uğrayalım?)

 İlker’e sorduğun sorunun ilk cevabı yolculuktur. Çünkü beraber yolculuk etmekten en keyif aldığım insandır kendisi. Eskişehir’i kişisel fethim sırasında yanımdaydı. Ya da İlker’in Eskişehir’i kişisel fethi sırasında ben yanındaydım bilemiyorum. Tek hatırladığım Akbank’ın şehrin konumundaki yeri. Çünkü her yeri o şekilde bulabildim. Biraz da İlker tabi. İki kişilik 9 numaralı oda ve otel sahibi Osman amca. Her şeyden önemlisi Osman amcanın Amerikan filmlerini seslendiren insanlardan daha güzel Dostum! Diyebilmesi. Aslında Dostuğm tarzı bir şeydi bu. Bugüne kadar gördüğüm en iyi muhabbet eden otel sahibiydi kendisi.

(Sevdiğin bir kız vardı hatırladın mı?)

 Şehrin elektrik tellerini gitar gibi çalan kızıl saçlı adamdan nefret ediyorum. Nefret ediyorum ve bu saatlere çok yakışıyor. Turgut Uyar gibi bir ip cambazına aklımın içinde çok ihtiyacım var. Çünkü o elektrik tellerine konan kuşlar var. O kuşlardan biri belki onun yüreğini taşıyordur. Korkutma. Hiç kimseyi. Kendini kaybettiğini anlıyorum bunu biz de yaşamıştık. Ama her şey 21 Aralık günü Şirince Köyü’nde başlamıştı unuttun mu?

(Bu o kadar da saçma değil emin olun.)
  Hadi ama dostum beni Amerikan filmlerindeki gibi konuşturma senin o lanet kıçının canı cehenneme! Neyse sorun şu ki ben kaybolmuş olabilirim bazı şeyleri hatırlamıyor olabilirim ancak o gün kıyamet kopmadığını biliyorum. Yetti artık sohbete gel;

B- Merhaba Bay Hiçkimse. Hangi yıldayız? Bugün günlerden ne?
A-Bak inan bunları bilmiyorum ama o gün kıyamet kopmadı. Arkadaşlarla sabaha kadar dut şarabı içtik. En son bir izdiham yaşanıyordu. Ama göktaşı ya da söyledikleri gibi sel falan yoktu ortalarda. Şeyimi çıkarıp o ağaç dibine işediğim sırada film koptu bende. Hatta ben insanlarla buna inandıkları için dalga geçmek ve bu anları kameraya almak üzere orada bulunuyordum.
B-Ne güzel Braveheart. Neden aralarda İngilizce konuştuğumu sormadın? Sen Türkçe cümlelerin arasına İngilizce sözcüklerin girmesinden iğrenirdin. Ne oldu?
A-Merak etmiyorum.
B-Tabi etmezsin. Saçma sapan da olsa insanların inandığı şeylerle dalga geçtin. Soran insanlara İngilizcemi ilerletmek için oraya gidiyorum dedin. Orada bulunanların yarısından fazlası turistti.
A-İnsan mı öldürdüm? Birinin kafasında şişe mi kırdım? Nedir bu neler oluyor anlayamıyorum.
B-Sen kendi kıyametini yarattın genç adam. İnanmadığın, inananlarla dalga geçtiğin bu kıyameti sen yarattın. Mutlu musun?
A-Burası hiçbir yer. Sonsuz bir boşluk. Burasından nefret ediyorum.
B-Kıyametine hoş geldin. En zoru da nedir bilir misin? İçindeki bu saçma anlamsız belki de sana bile ait olmayan bu ses. Bu boşlukta ondan başka arkadaşın yok.
A-Ne demek sana bile ait olmayan. Kendi iç sesimle konuşuyorum sanıyordum.
B-Kindi iç sisimle kinişiyirim siniyirdim. Tişikkirler sipirmin.
A-Sen ne diyorsun lan kiminle konuştuğunu sanıyorsun.
B-Ah küçüklüğünden habersiz büyük dostum. Seni yalnız bırakıyorum. Cevapsız kal ve sessizliğin ortasında bana yalvardığında belki geri dönerim.

(Buradan sonrasını katırlarla devam edeceğiz.)

 Ölüm olmasa ne yapardık? En büyük cevapları öldüğümüzde bulacağımızı düşünüyorum. Bu arada ben iç ses. Ve bu arada bu uzun yazıyı yazan her kimse bölümlere ayıramadı ya harbiden helal olsun. Geri zekâlı. Mesele şu; Yaratıcı, Dünya’da yaşadığımız süreyi bizim boyutlarımız arasında düşündüğümüzde, en önemsiz zaman dilimi olarak görüyorsa? Daha doğrusu biz işin ciddiyetini anlayamıyorsak? Size din dersi verecek değilim henüz asıl soruyla karşılaşmadınız. Her şeyimiz dediğimiz bütün değerlerimizin içine katıldığı yaşam yalnızca bir sorunun cevabını bulmamız için Yaratıcı tarafından tasarlandıysa? Öğretmeniniz tarafından size sorulan bir sorunun cevabını öğretmenizin dolabından çalmak isteseniz ve yakalanmanız garanti olsa o cevabı çalar mıydınız? Yakalandığınız takdirde o öğretmen size ceza vermez miydi? Evet, işte mesele bu; intihar... İntihar belki de verdiğim bu örnek yüzünden tüm dinler için yasak. Bilemiyorum. Mr. Nobody’nin gerzek fikirlerine başvuracağım ama kendimi biraz ağırdan satacağım. Ülkeyi satanlara alıştık ama bu adam, bildiğin Dünya’yı satmaya kalktı.

(Cevabı bilmiyorum, bilmek isteyen intihar edebilir. Tabi öğretmenden korkmuyorsanız)

 Şey. Orada mısın? Ben Mr. Nobody. Tamam, eşeklik ettim özür dilerim. Ne olur affet. Çok yalnızım. Sesimi duyan var mı? Yorulmuyorum. Susamıyorum. Sıkılıyorum. Bu iğrenç ve dayanılmaz bir durum. Sesimi duyan var mı? Orada kimse var mı? Ses. Neredesin. Ne olur çık. Ses?

(Devam Edecek)

Ali Özmen.

1 yorum:

isiklidusler dedi ki...

Eğer bu yazdığım mektubu okuyan birileri varsa lütfen Dünya denilen çöplüğü ve hala gelmeyen kıyameti kurtarın.

Deneyeceğim,
deneyeceğiz, deniyoruz,,,

Mr. Nobody;

Her şeyimiz dediğimiz bütün değerlerimizin içine katıldığı yaşam yalnızca bir sorunun cevabını bulmamız için Yaratıcı tarafından tasarlandıysa?
bu soruyu genişletelim isterseniz, öyleyse bunu gözlemleyerek mi yapmak istiyor, yani biz ondan ayrı olsak bizi gözlemleyerek bunu cevaplayabilir mi? öyleyse deneyimleyerek mi yapmak ve öğrenmek cevaplamak istiyor ve deneyimleyerek yapıyorsa biz bi çeşit onun kendisiyiz; belkide aynı aynda hem deneyimleyip hem gözlemleyebiliyordur ve kendinden başkasına ihtiyacı yoktur içinde;

İntihar fikri bazen itihar fikri değildir, nasıl mutluluk bazen mutluluk, mutsuzlu kbazen mutsuzluk değilse;

Ve içsel ses içsel yayın için; düşünce ve zihinsel tutum iç sesi akortlar yani yayın kalitesi artar ve yayın güzelleşir olumlu düşünce ve duygularla ama arada bazen yine de bozuk çalar o, o zamanda duymamak sesi kısar, kapat düğmesi hiç dinlememektir

Yorum Gönder