28 Aralık 2019 Cumartesi

MÜPHEM




MÜPHEM



Hiç kırılmamış odunlar kırıyorum bahçemde
Beni ürküten soğuk
Sanki öz oğlum
Üşenmedim, üşümekten
Bir kaçış planlamıştım doğduğum gün
Limandaki zincirleri hissettiğimde
Kaçış bitti.
Anladım artık yerli yerince
Yadırganacak olan bendim gayrı
Dünyayı yadırgayanların dilinde
Ne çabuk çıkardılar beni aralarından
Oysa evim diyeceğim bir gökyüzü yoktu
Onu aldılar benden ve ellerime diktiler
Ellerimin ağırlığını hiç bilmeden
Vardiyalarda eskittim onları
Sayfalar çevirdim, yetmeyecek sandım hep
Bozkıra inen sisin merhameti
Solgun ve ipeksiydi kaygan yüzün
Şehre aldırmayan o yabancı yoksa sen misin?

Şehre dair bir efsane bilenlerin dimağında
İlk tapınaktan son isyana değin
Bir biletin kıskacında, geriliyor alem
Kaçmak üzere çıktığım yol
Elleriyle tahdit, gözleriyle bir çay molası
Bu muydu öğüttükçe zaman
İncelen kıvamıyla o bulamaç?
Değirmenden çıkan o kervana
Sanki yetişemeyeceğim;
Koştum Dünya’nın dönüşündeki uğultuyla.
Ve git gide akışkan bir seyreltiyle
Sızan perdelerden içeri
İşit beni;
Söylediğim son sır bu sana
Ve "Timshel"

Alargada dokusuz söylemleri
Alnımda yazdığına inandığım
O çivi yazısını
Karda yalnız yürürken
Bağrımda unutmuşum
Ve düşmüş beklenen kur
Rüyalarda beklenmeyen
Bir buluşma tertip edilmiş
Acaba bu muydu ellerinin kıvamında
Beni bu denli cüretkar kılan
Toprağı kazmanın zor olduğu günler
Kahkahanın tutukluk yaptığı o şüphe
Ellerinin kaybolduğu fotoğraflar
Sevgilim yoksa sen o filmdeki hayalet misin?
Biraz daha dirensem
Odunlar kırsam
Ellerimden söksem dikilmiş olanı
Zamanla geriye döner misin?




Ali Özmen.




6 Aralık 2019 Cuma

DESİSE


Yavruağzı bir gökyüzü benim memleketim
İçimde ve dışımda telaşım yetişecek mi?
Bir vardiya sireni, Sur'a üflenirken
Hangisini dikkate alacak ekmeğinin peşindeki?






Ali Özmen.

4 Kasım 2019 Pazartesi

ÇETREFİL



Medet;
Cephelerde artık kalmadı sureti
Neyin savaşını veriyorsa derhal soyunanlar
Aslında onun giyimli kuşamlı düşmanı
İnandırdılar bizi, bizler inandık
Elbet var bu zehre ortak bir yanımız
Kasırgalar, boynumda kopan tufan
Anlatacağım diye bu cendereyi
Aklımın debisinde boğuldum

Hayatım şimdi yüzde yirmi beş daha ucuz
Bir kampanya var
Sahnede uçuşan tüyler
Sürekli ünleyen kedim
Kampanya!
Zorla buraya getirilmiş olmamın
Hayat denilen döşeğin
Ancak kalmadı artık
Boylu boyunca uzanan cümleler
Neresinden tutarsan tut elim değil
Ya Rab!
İçimizde kopan bu tufana yer yok mu?
Zamanından bir ferahlık
Bir an, bir soluklanma
Ağzında zeytin dalıyla bir kuş yok mu?

Bu döngünün eğimi
Bir duruşma salonunun küheylan vahşeti
Buraya gelişimin bir sebebi vardır
Elde tebeşir, yanakta tebessüm
Bir sebebi vardır çocukların ölümünün
Var mıdır?
Varsa eğer bu çok yalın bir anlatımla
Kan kusarken konuşulmalı
Akla gelmez bir piyano çalınmalı
Tüm anlatının sonunda
Varsa da, var denmemeli

Elde tutmaya benzemez bu bir gönül meselesini
Yahut kaçıp kurtulmakla durmaz haykırış
Avutulmuş olmak ortak noktasıdır hepimizin
Avunmuş olmak değil
Çünkü elde tutulmaz akış
Zaman ve su parmaklar arasından giderken
Buraya gelişimin elbet bir sebebi vardır;
Yerimi yadırgadım, yola inandım
Aman vermez şehirler ve şiirler
Medet.


Ali Özmen.


2 Kasım 2019 Cumartesi

BULUT DİRGENİ







Çamurlu yolları bilenlere;
Bu kıskanış sizden alınmaz
Yağmur bulutların tohumu
Ekilmez alnımda çağa değen rüzgar
Bir şiir ki evlattır
Her şair babadır biraz
Babalar evlatlarıyla kucaklaşamaz
Henüz plastik yokken böyleydi
Toprak günü, çeyiz kavağı ve saban
Akla gelmez çaresiz kıvranan o zaman
Buraya kadar her şey tamam
İstemem, eksik olsun-
Peşinde ardın sıra kadim hikayeler atlatmaya
Razı oldum
Razı oldum evimi arkamda bırakmaya
Bahçesinde zeytin ve nar ağaçları
Avlusunda tek bir ceviz
Salıncak kurardık bayramlara
De ki; aksim yer ve gök arasında
Bir sandal küreksiz
Aksi gibi aksiyim üstelik kimsesiz

Elimde kalan;
Kışın içtiğim sigaranın akşamüstleri
Biraz daha biriktirsem
Belki yanağında busenin izleri
Dedikodu gibi dağıldı dağın yamacı
Şimdi ne yapmak gerekse sen söyle
Vakit yok el yordamıyla bulmaya
Kalan vaktini bir ömrün anlamaya
İzledi uzaktan olan biteni
Göğün ilk yıldızlarıydı kuşatan
Yürüdü şehirler yıldıran istikamette
Keşke bir şair o gemiden inse
Anlatsa çamurlu yolların revanlarını
Yazık ki tükendi diye anılan
Dünya'ya mültecidir Ademoğlu
Bu kıskanış sizden alınmaz.




Ali Özmen.








29 Ekim 2019 Salı

SAMUT




Kış serdi beyaz minderini sessizliğin
İçimde yürürdü kanatları ölümün
Korkardım zaten bir kuş oldu olan
Güç saldırdı, göç yollarını kapatan

Kış geldi kara kömürün bağrıyla
Şehir kustu karbonmonoksit ağzıyla
Ayazda terleten emeğin alnında
Ellerinde hasadı saklayan çocuklara

Kış geldi;

Amansız bir hastalık gibi yayıldı
Evlerden, kasabalardan kesildi şehrin insanı
Sayfiyeler kulakları sağır eden bir suskunlukta
Böyle bir günde Allah mı yoksa kaskatı?

Tutuştu evrak, ellerimi ısıtan bir müjde
Kavuşacaksın diyordu yaşlı adamın ilmiyle
Boynunda koşturduğum at boşunaymış
Yere düştüm ve yükseldi filizler gökyüzüne

İşte diktim kendimi, böyleymiş meğer
Serilen örtünün dantelasına verilmiş değer
-Kış geldi ördü bir duvar- ve toprakta sayıklanan ayıp;
Bilinmez altındakilerin, aklında hala var neler!



Ali Özmen.

22 Ekim 2019 Salı

LIQUID





Boynumdur direnen, sokulmasıyla hayatın
Cüretkarlık, meskenimde anlatılmazdı
Ve yaklaşan keskinlikte, tehditkâr sevgin
Anlatılmazdı, sokakların dilinden köpekler
Soyunmak bir yolculuğa, ayıplanmazdı
Mesela anlatmazdı Kharon parayı nasıl harcadığını
Ama ben anlattıkça anladılar bir ömür nasıl harcanır
Ellerim vardı, onları saksılara dikerdim
Uzun yolları, uzun bekleyişler için öderdim
Peki neydi ellerimi kaybetmeme neden olan
Ve sürekli yeniden çıkaran onları, neden?
Sarılmayı bilmezdi ruhum hep köşe bucak
Oysa yerini bir kez bulsa oraya kurulacak
Hadsiz ve utanmaz derlerdi eminim çıkarlarına uymasak
Şefkat, bir sınırı betimliyor diye
Ölüm sınırları mesken tuttu
Sınırlar perçinledi, çelik kabzalarını şehirlerin
Ruhumun içindeki kanser ve onun içindeki avluya
Açılan kapılar, tahta tırkazlar, boyuna misafirlikler
İşte böyle nüksetti yaşamak
Bir yaz gecesi ihtiyarın yalnızlığında
Saklanan telaş, yetmiyordu açıklamaya
Orada olmak ve oldurmak gerekti olmayanı
Ayrılığın ağdalı yanı susulandır
Ki yoktur susulmayan bir kara sevda
Burada bir ihanet doğar ve dahi ölümdür
Ölmeyi korkuyla kavrayan insan konuşur çünkü
Konuşur ve aslında istediğinin bu olmadığını anlar
Ama konuşmuştur bir defa yoktur dönüşü
Böylece dile düşer, söyleşir insanlar
Onlardan türkü yaparlar
Sokaklara, köylere ad takarlar
İnsan doğumuyla bilir tüm bunları
Ölümün şiddetiyle unutur


Boynumdur direnen sokulmasıyla hayatın
Hasat, imkansızlık ve muhabbet
Anlaşılmaz olan damağımda bıraktığı o müspet
Karanlıkta durmadan çift süren
Ve öldüğünde göğsünden vurulmuş olan
Razı olmadıysa kimse senden
Sen razı ol herkesten
Çünkü ben öç almanın tadıyla kavrulan
Nimetlerin zehriyle savruldum
Yakın gelmez bana bu savurganlık
İki dik yamaç arasında seyredilen
Bir zamandır aklıma dolanan
Eskimiştir yüzüm, yeryüzünün kuşatılan yüzsüzlüğünde
Şimdi ise bayındırlık, bolluk ve yitirilen muhabbet
Anlaşılmaz olan aynalarda bıraktığı menfi hayret!




Ali Özmen.

16 Ekim 2019 Çarşamba

KUŞLARA YETECEK KADAR





Bir enkazı seyretti yüzü aynada
Dinleyecek gücü kalmamış bazı şiirleri
Bu kaçınılmaz son, sancılar ve kesinleşen tarihler
İçinden çıkamıyordu yaşamın yahut ölümün
İşte böyle yüzünü okşayan bir serinlikle geldi şehre
Savaşın annesi sen misin?
Döküldüğünde bardakta kalan o Arlet yanın
Olmazı yanaklarıyla direten
Sarıldığında kucaklaştıran
Sen misin?
Kaç bin yıldır ayakta tutan ekmeğin peşindeki ayazı
Emeği kutsayan gidişiyle ve dişiyle, tırnağıyla
Yoksa o gerçekten sen misin?
Sensen eğer;
Lokavt ve kuyruklar vardıysa senin suçun
Buhranında alelacele, alelade bir tebessüm
Sokaktan geçiyor oluşumuz ve gökyüzü
Anlatmak istediğim mevsimler olmadı hiç
Mor bir tan kavramıştı olan biteni çoktan
Uzakta olanlara dair susuldu
Geri dönemeyecek kadar koşmuştuk oysa
Sardı ensemi sıcaklanan bir telaşla
O küçücük avluda buluşuldu, usulca


Özgürlüğün tadını ilk kez bir hapiste aldı
Yalnızca ve yalnızlığa hücum eden soğuk
Babayı oğuldan soğutuyorsa eğer
Bu fotoğrafı saklamak gerek
Meğer yokmuş kader istihkakında
Kaygısız yolların adresleri
Direndi diye şehrin uğultusunda
Dayandı diye zor günlerin kısrak debdebesine
Onu alnından öpecekler sandı
Bir hayali vardı;
Hiç anlatmazdı.
Ve yarıldı gök, ortadan ikiye ayrıldı Kızıldeniz
Zulmü alkışlayan eller kabardı
Çarmıh yeniden çakıldı
Tüm yeminler ortaya saçıldı birden
Duvarlar aşıldı, katiller bağışlandı
Şahit oldu insanlar, insanlıktan nasip umanlar
Geç kalındı, mor bir tan çoktan kavramıştı olan biteni
Farsça şiirler okudu şairler
Kimsenin gücü kalmadı daha fazla dinlemeye
Bir enkazı seyre duran kimdi aynada?







Ali Özmen.


İllüstrasyon; welderwings (Instagram)





3 Temmuz 2019 Çarşamba

DERMAN




Bir şairin kanserden ölümü
Diplomasıdır belki hayatının
Çok sonra anlaşılacak kavgaların
Sahil yolunu kullanarak kazandığı
Zaman, atmosferin zamkı
Koşarak geçtiğin kaldırımların
Çocukluğun bilhassa, aykırıkları
Brüj'de yahut Berlin’de
Söylenmemiş, henüz duyulmamış
O teni dağladığı ve dağ
Ve ağ içine düştüğüm


Bir yamacın patikasının umursamazlığı
Sardı beni, sarmaladı
Anlatacak ne kaldı?
Salyangoz toplarmış babam
Henüz on ikisinde belki
Eve şeker ve un almak için
Hem de Müslüman köyünde
Onun dilinde anası ekmek yaparmış
Irgatlara yapılan ekmek
Şiir değil de nedir?
Kolay ölmedi bir şair
Şiir olmak için yaşanmadı tüm bunlar
Zaman, bazen zalimleri kollardı
Bu yüzden anlatmadı üstelik
Tütün tarlaları ve çifte sürülen katır
Hep susulan Hüseyin Bağı
Doldurularan London çifte
Anlatılmadı Brüj’de yahut Berlin’de
Bir cüret bu;
Zamanın kötü davrandığı
Kötüye kullandığı
Şekeri hiç bir zaman umursamayan
Çocuklar,
Onların sırtında yükseldi Dünya
Bu bayındırlık, medeniyet
Ama sanmayın beton onların suçu
Hatta zift ve riya
İşte ölümü bu yüzden andık
Diplomasını
Zamandan alan herkesin adına
Ölüm bizi bu yüzden andı
Dünyayı kurtaracağını sanan
Artık memuriyete ikna olan çocuklara


Söyleyecek hala bir şeyler olmalı
Güzel anmalı belki tüm kötü insanları
-Yaptığınız kötülük bu muydu?
"Hiç de kötü değilsiniz aslında" demeli
Başaramadıklarını onlara hatırlatmalı
Bir şairin kanserden ölümü
Belki tüm bunlara vesile olmalı
Son savunma belki de böyle yapılmalı!



Ali Özmen.





Görsel; Dariusz Klimczak

29 Haziran 2019 Cumartesi

ERENDİZ




Hazırım ilk kez bir günaha
Çünkü bu zalim seyahat
Ancak kalanların evrağı
Ellerimde
Parkların kist yanlarıyla örtüşen
Ölümle eğleşen yaşam mahkûmu
Kahrolduğun dağın eteklerinde ne var?
Değdi mi bunca aha, unutulmaya!
Seni yok sayan savaşlara adanmaya
Konuşulanlar var
Susulup yutulanlar
Geceden korkmadan
Kucağında bir annenin
Ölüm kalım ninnileri
Merhamet
Öpüyor yanağını bebeğinin


Zifiri karanlıklarda
Korkunu kaybettiğini duydum
Yorgundum
Ve anlatmaya anlatmaya
Unutulur sandım
Ki
Anlamını buldum vedalarda
Şehirleri kuranlara ve o güzel dudaklara
Asgari bir tutanak; otobüs biletleri
Şimdi kaçışıyor kumsal cinleri
Mevsim ve takvim üzerine
Siyaset ve Houdini
Aynalar ters takılmış
Herkes görmüş yalanın cıva heykelini


Sevgilim!
İnşa edilmişlerin bilinciyle put
Bir çark bu, iki yüzlü
Alacağına yavuz
Vereceğine uyuz adamların
Bize öğreteceği ne var?
Ne kaldı güzellikten başka sarılacak?
Tüm bu alışveriş, eğreti gidiş
Sonunda muhakkak çocukları üzen
Zalimlerin yalanı ancak!
Sonu değil yolu önemse
Bir kaç bin yıldır kayıp olan
Üzerine kitaplar gönderilen
Ve muhakkak söylenen
Kaybedilen manzaranın bordasında
İnancına yenilen!


Dinle damarıma zerk edilen havayı
Ekseriyetle davranılan tetik
Kutsanan zamane estetik
Boş lafları ve irtifayı
Sonuna kadar denedim
Kusuyor psikolojik şiddeti
Denk geldiğim
Bir iz bırakan her şeyin tıyneti
Uyan siperlere dayanan
Bu cephenin cephanesi zaman
Uyan ve o büyük günaha hazırlan
Haklı olduğunu sanmak, kibre bulanmak
Haykırıyorum ey çığlıklar
Bu dünya bir kaç an
Zaman anlamsız bir yalan



Ali Özmen.



27 Mayıs 2019 Pazartesi

CALLİSTO


Sabahın perdesizliğiyle yoğrulur
Elleri ki yarı açık cezaevinde avlu
"Kavgadır olur" diye incitilen tüm coğrafyaların
Eğreti bir iklimin
Hiç bir zaman kadirşinas olamamış beşeriyetinde
Kalpazanlara kaptırdığı ruhunun kalıbıyla
Ortalarda dolaşıp, bu benim demenin yollarını arayan
Beş parasız, beş çocuklu kırk beş yaşında bir baba
Eve girişiyle çıkışı hep tebessüm saatlerinden uzak
Bir şair gördü bunu, bir sancı gibi başladı zaman
Sarıldı kurşuni gökyüzüne
Karar verdi, anlatacak!
Savaşın sevgilisi Mezopotamya yeniden unutacak!
Büyük Tufan yeniden kopacak!


Uyan ilk gemiyi yapan, uyan oduncu, baytar uyan
Ve kötülük diye anılan!
Artık çok uzakta bir söylencesin
Kocadın!
Ardında belirenler ne fena
Ne büyük işler açtın başımıza!
Sen bile çok ağladın.

Öyle bir an oldu ki bir şiire başlamak lazım geldi
Ve bilhassa biraz da çarpıcı olsun diye
"Plütonyum" dedi!
"Element misin nesin?
Neredesin?"
Torino atına binen herkesin bildiği bir sır gibiydi bu
Delirmemek ve çağa direnmek
Karıncayı aksatmayan aynaların yalanları
Bayramlarda vefa tutanağı, toprak günü
Aslında camdan bakacak olsam çoktan yenildim
Bir ya da bin artık farketmez
Tüm bu talan, anlatı ve yanan alev boşuna
Ki Meryem şaşkınlığı ile
Sabahı haber alan kuşların
Muhabbeti şöyle dursun
Tüm bunları göremeyen o zaman musrifi
Plütonyum ile şiire başlama acziyetiyle kıvranıp
Annesini yazmadığı her dizeye nakşetmişti
Elleri ortadan kaldıran acı zapt edilmezse
Yeni bir peygamber umacak başını yerden kaldıramayanlar
İşte bizim küfrümüz budur öyleyse
Budur zalim oluşumuz
Revolver, kılıç ve balta
Bunlara binaen gökyüzünde Kalista
Kusmak için bekleyen onca kasta
-"ve zaman akışta"-

Kalemim kırık;
Savrulup gideceğiz
Gitmek, güzel olan kısmı değil
Güvenilen yanı
Savrulmak bir kaç milyon yorgunluğa denk gelecek
Dünyanın söyleyecek bir şeyi kalmamış
Sabahları pencereler aralanır
Tül perdelerin uçuşurken söylediklerinden
Kırılmak,
ayıp sayılır...



Ali Özmen.