26 Ağustos 2012 Pazar
Bir gece yarısı ceketimi giydim!
Bunu bilerek yazmıştım
Paramparça bir kâğıt parçasına
Üstüme gelen ne varsa ortaktır şimdi
Ateşin alımına ve çizilen kadınlara
Daha çok erken diyordu
Kalkıp gitmeseydi, bir harf eksik geceye
Karanlık bayram yeri, keşke hiç bitmeseydi
Ne duraklar gördük, kaybetmenin sanrısından
Çok uzundu sanki
Ciğerlerim bitmeseydi
Kanser olabilmek adına, bu geç saatlerin buğusu
Üstelik ben o masada kaç sigara söndürdüm
Parmak izlerimi kaybetmek adına
Çünkü bu senin eserin
Bilmiyor ki hiç kimse
Bir durak önce inmeseydin
Bu koca dünyada
Bir otobüse sığıyordu tebessümlerimiz
Çünkü bu senin eserin
Temmuz akşamları
Gökyüzünden bir haber bekleyen
Üstelik utanmadan bunu herkese söyleyen
Bir adamın yanmayan çakmağı
Ellerindeydi
Biraz biraz ellerindeydi gecenin sessizliği
Oysa bir çocuğun çığlıkları uyandırabilirdi ikimizi
Sustum, sadece sustum uyuşmuş bir kalemi açarken
Konuşsaydım eğer, gece direnecekti yokluğuna
Sustum öylece
Çünkü bu senin eserin
Artık her şey direnecek
Ve herkes sessiz olacaktı
Kapı aralığının içime düşen ateşine
Sigaramı uzattım
Geceler yanıyordu
Adımlarını atlamadan eksiliyordu
Durdum, tıpkı saat gibi
Mahur bir tınısı vardı
Sonradan gidiyor olmanın
Kimden ya da kimsesizliğimden
Utandım
Hem de öyle utandım ki saatten;
Bir gece yarısı ceketimi giydim
Sanki çıkarsam onu, sabah olacaktı
Ali Özmen.
Biz seninle; sıfırın altında çok*
Unuttuğum
bir şiir gibiydi gökyüzü
Gece ses
tonuma gizlice yerleşip
Hece
eksiltiyordu cümlelerimden
Bu yüzden
sıfırın altında çok seviştik
Bir melek
gibi ağır ağır işliyordum
Sırası gelen
tüm cinayetleri
Sırası gelmeyen
kaç ayrılık gördün ki?
Bu yüzden
sıfırın altında çok seviş
Elime inen
bir kayboluş
Baka baka
kararan dünya saçlarında
Sanki sakin
bir adamım
Bu yüzden
sıfırın altında çok sev
Yağmur
eksikti günlerimden
Aynı garın
içinde bilmem kaç numara
Gidiyor
oluşuma hayret
Biz seninle;
Bu yüzden
sıfırın altında çok*
Ali Özmen.
Bir hece bir kelimenin anlamını tamamen değiştirebilir ya da yok edebilir.
Bir kelime bir cümleyi eksik kılabilir.
Tamamlanmamış bir cümle ise önceden yazıldığı söylenen hayatımızı her zaman eksik kılabilir.
Mayıs ayına ve tüm paragraflara, tüm eksik hecelerle beraber...
24 Ağustos 2012 Cuma
12 Ağustos 2012 Pazar
7 Ağustos 2012 Salı
Soyka - Telefon Görüşmesi
-TELEFON GÖRÜŞMESİ-
Bitmek üzere
olan sigarayı yere attığı anda cebinden bir sigara daha çıkardı. Yaklaşık bir
saattir yürümenin yanında artık hiç bir şey hissetmiyor gibiydi, yorgunluğu ve
uykusuzluğu hatta vücudunu hissetmiyordu. Tam sigarayı yakacağı sırada,
burnundan akan sıvıyı refleks olarak elinin dış kısmıyla sildi. Sigarasını
tekrar yakmayı denerken burnuna dolan sıvıyı tekrar hissetti. O an gözü, elinin
dış kısmındaki kırmızı sıvıya takıldı. Burnu kanıyordu. Burnu hep kanıyordu
artık buna alışmıştı ancak son bir haftadır bu çok sık oluyordu. Cebinden,
kurumuş kan lekesinden rengi belli olmayan mendilini çıkardı ve burnunu sildi.
Artık eve dönmeliydi. Diğer cebinden telefonunu çıkardı, unutmadığı tek telefon
numarasını tuşladı. Karşıdaki telefon çaldığı sırada çıkan o sesi sonsuza kadar
devam edecekmiş gibi dinliyordu. Sanki sonsuza kadar devam etse usanmadan
dinleyecekti. Bu sırada burnundaki mendili unutmuştu ve sigarasını tekrar
yakmak istedi. Sigarasız kaldığı çok zaman olduğunu fakat elindeki sigarayı
yakmak için ilk defa bu kadar çaba harcadığını düşündü bir an. Burnundaki
mendili çıkardı ve çöpe attı. Sigarasını yaktı, çektiği ilk nefeste ona uçurum
olan, uçurumu andıran o sesi duydu. “Alo” diyordu. Burnundan ağzına süzülen kan
ve kanın, ona çok şey hatırlatan tadından dolayı bir süre konuşamadı. Yeni
kullanmaya başladığı numara yüzünden karşısındaki onu tanıyamazdı. Diliyle
dudaklarındaki kanı sıyırıp yere tükürdü ve konuşmaya çalıştı;
A-Destina.
B-Evet
benim. Siz kimsiniz?
A-Sana olan
nefretimi eksiltmemeye çalışıyorum.
B-Neden bu
kadar bekledin piç kurusu?
A-Gururumu
tekrar yendim.
B-Senin
gururunun amına koyayım. Son aradığında fark etmiştim geç arayacağını ama bu
kez çok fazla oldu. Merhaba salak, seni çok özledim.
A-“Merhaba
salak”, bu iki kelimeyi özlemişim.
B-Beni
özleme zaten.
A-Neden
bilmiyorum ama en zor zamanımda, en yalnız kaldığım zamanda seni arıyorum.
Sevgilimi arayabilirim. Onlarca dostum var onlarla dertleşebilirim. Yanına
gidersem annem de dinler beni ama ben seni arıyorum. Neden?
B-Hala
aynısın. Ben de öyleyim. Bana olan nefretin ne zaman geçer? Bir zamanı var mı
bekleyebileceğim?
A-Sen beni
bekleme.
B-Bazen
aklıma geliyorsun sana çok küfrediyorum. Etrafta hiçbir izin yokken bunu nasıl
başarıyorsun?
A-Soru cevap
yapmaya devam edeceksek telefonla görüşme hakkımı falan kullanmak istiyorum.
B-Esprilerine
sokayım Ali, neden bu kadar geç hatırlıyorsun beni? Ben sana hala bir adım
uzaktayken sen neden artık ayda yılda bir telefon görüşmesine sığdırıyorsun
beni? Senden de özleminden de hatta nefretinden de bıkmayacağım piç kurusu.
Seni seviyorum.
A-Belki de
sadece egomu tatmin etmek için arıyorum seni.
B-Sen beni
özlüyorsun. Hem de kendine bile söyleyemeyeceğin kadar.
A-Özlesem ne
değişecek ki bu saatte.
B-Sen
istedikten sonra her şey değişir.
A-Neden hep
geç saatlerde konuşuyoruz? Erotik bir muhabbetimiz de yok gece yarısından önce
çok nadir konuşmuşuzdur.
B-Aradığımda
açmamanla alakalı olabilir mi? Aylarca senden tek bir haber almadan beklediğimi
biliyor musun?
A-Yeter.
Artık soru yok. Ben senden nefret ediyorum.
B-Neden
lütfen söyle neden?
A-Bilmiyorum.
En son neden nefret etmiştim?
B-Her
aradığında başka bir şeyden dolayı benden nefret ettiğini söylüyorsun ve sonra
bu gereksiz şeyleri unutuyorsun.
A-O yüzden
diyorum ya, tek yapmaya çalıştığım sana olan nefretimi taze tutmak.
B-Yapma Ali,
lütfen artık yapma bana bunu.
A-Seni
özledim.
B-Sigaraya
tekrar mı başladın sen?
A-Nereden
anladın?
B-Ben aptal
mıyım? Hayvan gibi ciğerlerine çekiyorsun dumanı…
…
Telefonu
kapatıp cebine koydu. Hiçbir şey düşünmüyordu. Telefonu neden yüzüne kapattı,
bilmiyordu. Telefonu kapattıktan sonra onun ne söylediğini hiç düşünmedi. Kan
kokusundan nefret ediyordu ve sanki tüm şehir kan kokuyordu.
Ali Özmen. // Soyka //
SEV GİBİ
Biliyordu;
anlamazlardı
Oysa bir kış
gibi hazırlanmıştı sana
Benim ona
anlattığım, içine sinen
Kısa bir
ömrün arda kalanını
Bir hamlede
eşit parçalara bölüp
Kuşluğa
inandı, gökyüzüne bakıp
Ardından hiç
beklemediği
Bir yaz
yağmurunu karşıladı teni
Üstelik gözleri
bunu başarmıştı
Hala nemli
durabiliyorken yanakları
Elindeki
kalemi yanındaki kadına verip
“Beni ondan
kurtar” dedi.
Kadın
ağladı,
Daha sonra
kadın hep ağladı
Temmuz
akşamları
Bir şehri
gece yarısı
Topuklarıyla
delik deşik eden o kadın
Bir daha bana
hiç inanmadı
Ona tebessüm
ederken
Geç
kalmışlığım buna dayanmadı
...
Ali Özmen
-Görmüyor musun? Seninle ilgilenmiyor. Mutsuz olacağın bir sevdanın peşinden gitme.
+Sen de söyledin bak, “sevda” dedin.
-Sen böyle değildin, gözün iyice kör olmuş. Kız seninle ilgilenmiyor bile.
+Olsun, ben de şiir yazarım.
-Ne faydası olacak?
+Şu an yaptığının ne faydası olacak?
-Ben sadece acı çekme, üzülme istiyorum.
+Ben de onu gördüğümden beri onun için acı çekmek, üzülmek istiyorum.
-Peki ya ben?
+Ne olmuş sana?
-Beni gördüğünden beri ne hissediyorsun?
+Sen iyi bir kızsın senin üzülmeni istemem.
-Ama beni sadece sen üzüyorsun.
+Anlamadım.
-Boşver.
Ali Özmen.
+Sen de söyledin bak, “sevda” dedin.
-Sen böyle değildin, gözün iyice kör olmuş. Kız seninle ilgilenmiyor bile.
+Olsun, ben de şiir yazarım.
-Ne faydası olacak?
+Şu an yaptığının ne faydası olacak?
-Ben sadece acı çekme, üzülme istiyorum.
+Ben de onu gördüğümden beri onun için acı çekmek, üzülmek istiyorum.
-Peki ya ben?
+Ne olmuş sana?
-Beni gördüğünden beri ne hissediyorsun?
+Sen iyi bir kızsın senin üzülmeni istemem.
-Ama beni sadece sen üzüyorsun.
+Anlamadım.
-Boşver.
Ali Özmen.