17 Aralık 2020 Perşembe

MAYIS KINLI TEBESSÜM

 



 

Koşumlarım yük,
Esen yelin altındayım neredesin?
Sigarasını yakacaktım
Kirpiklerini yaktım Dünya’nın
Derdimleyim ve bu kalabalıktan
Ezber ettiklerime geri dönemiyorum
 
Çiçekler ölmüş, hepsi
Yokmuş meğer bir evim
Evim dediklerim saksılardan sökmüşler beni
Yılmadan koşturduğum yaz
Yokuşundan sunduğu için
Koşumlarım yük
 
Kaçıyorum pekâlâ
Gel seni de kaçırayım
Esen yelin tadı, yıldızların şıkırtısı
Gece boyu süren nazlı keder
Sonrasında buz tutmuş yollar
Gıcır gıcır!
Tam on yıl olmuş bugün
Bir Mayıs sabahı kadar bile bende ondan yok
Fidanlar ve yolun sonundaki deniz
İnanmazdım küçük tekrarlara
Ve ellerine
Kaba, gaddar bir memleketim ben, bizzat aynalarda
Üşümüşüm ama üşenmedim, geldim
Ve sigarasını yakacakken
Kirpiklerini yaktığım Dünya'yı
Bir kadının nefti bakışlarıyla anladım
Bunca yük fazla
Zaman değdikçe omzuma
Beni kırbaçlarken sana doğru esen yelin uğultusu
Koşumlarım yük, göğsüme doğru
 
 
Büyümek ve sana yeltenmek
Tüm yüklerden kurtulduktan hemen sonra
Olan biteni kanıksamak
Koşumlarımdan kurtulmak
Çocukluğu tüketerek gelmek bugüne
Meğer;
Büyümek değilmiş.
Ve ben yaktım diye sahte kirpiklerini Dünya’nın
Kaypak bilindim, zorba sanıldım
İnanmazsın;
İbranice bir ağıtla sana doğru
-Ağladım
 
 
 
 
Ali Özmen.


TARİZ DERGİ 2. SAYI'DA YAYIMLANMIŞTIR.

GÜNEBAKAN

 





Günebakan, aç yüzünü
Bulutların dansıdır şimdi senin boynunu eğen
Bozkırın ortasında
Unutulmuş tren yolları
Bahçe'den hallice geçen o direşken rüzgâr
Nur Dağı'ndan aşağı saatte ‘yüzyirmi bin’ ışık yılı
Unutamaz hiç kimse
Keskindir ellerin, vedaların virajlarında
İnsan susar, susadım demez böyle anlarda
Ya susuzluğunu dindirirse umduğu?
Susar ama, sustum dememek kaydıyla
Düştüğünü söylemek nasıl ayıplanırsa
Dizleri kanlı, bakışları git gide seyrek
Aç yüzünü Günebakan
Kimse sana susadın mı demeyecek
 
Nerede bu kıpkırmızı toprak, nerede sen
Üstümüze bulaşan bayındırlık mı bize huzursuzluk getiren?
Mevsimlik umutları taşıyan bakımsız konserveler
Günebakan aç yüzünü, mahrem değil gökyüzü
Balyalar, baltalar ve bilyeler
Şehrin girişinden hemen önce kaybediyor lisanını
Artık ölüm sarı bir peçeyle gelir karşıma
Arlanmaz,
Dünü unutan odur, günebakan sen
Düşmüştür, düşündüğü kadar susmuş
Çocukluğuyla muteber, dargın kalabalık bakışları
Günebakan saç yüzünü, susmuş olmanın cüretiyle
Nerede sen, nerede bu susamış toprak
Hepimizin gidiyor oluşuna uyandır onları
Arala sarı peçenden sıyrılan dargın yüzünü
Güneşin ve sevişmenin kudretiyle

 

 

Ali Özmen.


7 Aralık 2020 Pazartesi

ÇİZGİ

 

Bulunmaz bir savunmaydı, mevkiinde
İki ayağını da kullanırdı, elveda dediğinde
Her akşamüzeri toprak zemin
Ve bu tutukluk yapmış silahın kabzasıyla
Geride kalan yolu hiç geçmemiş olduğunu
Düşündü birden
İrkildi
Yoksa Zaza Rıza'nın anlattıkları yalan mıydı?
Tüm işleri batırıp, taksiye çıkmamış mıydı Süleyman?
Ramazan ayında şarabı bırakan İbrahim,
Yaşamamış mıydı,
Sürekli küfür yiyen, sigara müptelası forvet Zülküf
Nasıl şampiyonluktan etmişti tüm semti?
Güzelleşir diye umduğu güzelleşti
Bazı aşklarında;
Daha şahsi sevişti diye yedek bırakıldı
Çok küfür yedi ancak bulunmaz bir savunmaydı mevkiinde
 
Her iki ayağını da kullanırdı, elveda dediğinde
Öyle top keserdi ki, yüzüne tükürürdü rakibin piçleri
Kavga çıksın diye yapılan tüm müdahalelerde
Boşnak Hamdi anlatırdı;
Şişman, kireçle çizgileri çekerdi her maç öncesi
Formalar dağıtıldı ve ilk defa yedek bırakıldığını anladı
Zoruna gitti bunca olan bitenden sonra
Yediremedi kimsesizliğine
İçindeki kavga başladı o gün
Çünkü yalnızca orta açmak için değil
Gitmek için de;
Her iki ayağını kullanırdı, elveda dediğinde
 
Her akşamüzeri toprak zemin
Toz kalkmasın diye ıslatılırdı idmanlardan önce
Herkesin hikâyesidir bu biraz
Yaşanmamışsa eğer, adrese teslim paslarla
O fırtına sol bek nereye koşturdu bunca yıl
Koştu madem yetişti mi ardından
Aşkın yahut yaşamın?
Yeniden hissedeceğini bile bile
Elleri ve saksı bitkileriyle, gidişinin üzeri
Ve hatta her akşamüzeri toprak zemin
Bırakın gitsin
 
-Bağırmayan taraftar siktirsin gitsin!
 
 
Ali Özmen.


ÇİZGİ ADLI ŞİİRİM KHARON DERGİ, 1. SAYISINDA YAYIMLANMIŞTIR.


çocukluğuma ve eski semtime...

DEĞİRMENYANI

 




Henüz yedi yaşındaydı ağacın kırık dalı

Üstelik ayaz yedi, bir sabanın sapı oldu

Akrep soktu ayağını, sıtma tuttu

Ellerin samimiyetle sarıldığı nasır

O yıllarda gerçekten doymuşların

Selamıyla hissedilirdi

Kara çarşafın düğüne giyildiği

Ekmeksiz gün olur ama silahsız olmazdı

Denildiği değil görüldüğü üzre davranılan

Kiramen Katibin fazla mesai yapmazdı belki

O yıllarda, buğday vardı

Terli göğüslerin içinde bir yeri vardı nimetin

Sürüldü Dünya, emekçi çocukların alnında

Sürüldü yuvasına bir fişek

Bir tarla sürüldü ekseriyetle

Yurdundan sürülenler susuldu

Alın teri, anaların kuzinelerde pişirdiği ekmek

Ve siyah beyaz ekranlarda bir roket haberi

Fezaya süzülen

Yavrucaklar iniledi korkudan

Babalar köy kahvelerinde söylendi durdu

Bir analar sustu, gömdüler sineye ekilen zaman hançerini

Hançer ki hala bir traktör hayaliyle kıvranıyordu o zaman

Ve yıllarca askerden dönmeyen evlatlar

Sonra birden köye yeni bir değirmen açılmış dendi

Köyün yanındaki değirmen uzun yıllar, uzun yollar tepenlere

Ne büyük nimetti!

Göğüs kafesimi çatırdatır anlattığım kıssa

Çünkü henüz yedi yaşındaydı ağacın kırık dalı

Anımsadığı ilk lastik ayakkabılarını,

Yatağının baş ucunda saklardı

Uğuldadı Dünya, dönüşüyle sarsıldı zaman

Analar ağladı!

Bir tartı kuruldu bilinen o büyük tartıdan hemen önce

Bir yanına bilinen tüm efsaneler koyuldu

Bir yanına bir damla kan

Aradılar efsaneler yanına bir ağırlık utanmadan

Ve bu masalı hiçbir zaman anlatmadılar.

 

 

 

 

Ali Özmen

 




DEĞİRMENYANI ADLI ŞİİRİM, LÜMPEN DERGİ, 2. SAYISINDA YAYIMLANMIŞTIR.


babam'a.