26 Kasım 2017 Pazar

EPOCH



bin tane mevzu oldu
içinden çıkamadım
bir süre sağlığımdan bile şüpheliydim sessizce
sağ mıydım?
Olanlar bitenler aynı döngüye sardı
kırılmam sanıyordum kırgınlık oldu adım
ciğerimde közle gezdim sanki sokaklarda
geç kalmışlıklar spontane
erken denilenin görecesiyle uğraştım bir süre
sokaktan falan koptum
sonra şiir diye yazdıklarım beni kendimle ters düşürdü
herkesin koştuğu istikamette haşyetle koştum
içmesen olmaz mı? dediklerinden
senin suçun diye baktıklarına
hani sağlam bir midem olmasa
hepsinin ortasında kusmaktı derdim


geçiyor zaman değişiyor ufak tefek şeyler
mesela
midem kaldırmıyor artık
ben
hep kırılsın diye baktıkları
sizden değil kendimden korkuyorum
bunları söylemek için mi sürünerek buralara geldim?
-hayır
çölde devenin diken yerken kendi kanını içtiği gibi
muğlak bir mevsimin kondüktörü olarak
mahallenin piçlerini hep olumlu yönde kayırmak fikriyle
geldim
gitmekle gelmenin önemli olduğu
tüm durumları ihtiva eder gibi
sabahın körüne ve kaybediyor oluşumuza aldırmadan
bin tane mevzunun içinden çıkamayıp
bir tek sana geldim.



Ali Özmen.

24 Kasım 2017 Cuma

HASAT




Boynum sesine çeyrek kala öptüğünle
Gün doğuyor perdesiz pencerelerime
Ufuktan perdeler diktim ellerimle
Köyün meydanı boş ve günlerden Salı
Artık şafak bile tutabiliyor insanı


Kırışık bir yüz kasketinin rengiyle müsemma
Ağlak mevsimleri bayındırlıyor velhasıl âmâ
Tebessümü yorgun belli çok direnmiş zamana
Hep bir yerlerde hüzün vardır belki yanıbaşında
Toprak kurak, bulutlar yüklü, karanlık zifiri


Salyangoz toplayan bir çocuğun masalı bu
İnanın tek farkı;
Mayın toplayan çocuklardan daha az ölümle karşılaşması
Ateşi yakması ve karnını doyurmak için tuzak kurması
Ve günün birinde bir aşk bulması habersizce


Boynum sesine çeyrek kala öptüğünle
Korkular ve şehvetin yeşermesiyle
Seni sustum diye sabah ayazında
Hasat edilen benim, hasat edilen benim
Köyün meydanı boş ve günlerden Salı

Yaşamak yavaş yavaş yok ediyor insanı



Ali Özmen.

15 Kasım 2017 Çarşamba

KLİŞE; MALİGN


4 Temmuz 2013


Marla'ya;


  Marla, beni susabilen tek varlıktı yeryüzünde, gözyaşlarıma hüküm giydiren bakışları vardı, üstelik sevişirken hala çok yırtıcıydı. Benim onsuz yaşadığım ayrılıklara sahip çıkabilecek kadar, âşıktı bana, benimle birlikte ağladığı geceler onun tek acısı bendim. İşte böyle böyle alıştık birbirimize birden, her köşe başında kaybolabileceğim sokakları arar oldum, onunla birlikte. Biliyorum, onu hiçbir zaman sevemeyeceğim çünkü aşk talan edilmek ister benim topraklarımda, yağmalanıp sessizliğin ortasında yeniden kurulana dek şehirler, unutamamaktan geçer yangınları. Çünkü aşk Marla’nın gözlerinden çok daha önce zuhur etti bilincime çünkü Marla bu dünyadaki en masum orospuydu. Ellerini saksıya dikmek istedim bir gün, çok sarhoştum. Yetişeceğine inandığım ayrılık çiçeğinin tohumlarıydı çünkü elleri. Marla’ya anlattım bunu, hiç düşünmeden bileklerini kesecek oldu, kanıma karışan gözlerinde patladı gece, durdum öylece. Birden tuttum ellerini bileklerime yasladım, kanımı görmesini istiyordum. Mavi bir sıvının oksijenle birleştiğinde kırmızı olabileceğini anlaması gerekiyordu. Hiçbir şeyin göründüğü gibi olmadığını kalp atışlarına ikna etmem gerekiyordu. Bu benim son şansımdı.

  Yeryüzündeki son ilahi hile gibiydi küçük aklım. Anlamlandırdığım her şeyin ortasında beni ağlayan, ağladığını sanan sevginin gözyaşlarını hiç görmediği için umutlarını hala yitirmeyen güzel bir kadındı Marla. Ki onun ruhu bir sigara dumanında hala. Uzun cümlelerimin de sorumlusuydu. Saçlarını toplamayı bile beceremiyordu, sarılmaya her seferinde tereddüt ettiğim gamzeli belinde, çok kez unutmuştum kim olduğumu. Durun, bunlardan bahsetmeyecektim. Bir saksı bitkisi olabileceğine inanmak istemiyordum onun, değildi çünkü. Ancak o kadar çok sevmişti ki beni, inanmıştı penceremde bir saksıda yaşayabileceğine. Sarhoşken ben de inanıyordum üstelik. Korkak bir adam olma kariyerimin başladığı noktadır işte bu anlattığım. Ki çok anlamda ortalamanın üzerinde bir adamdım ondan önce, hala ortasındaysam kustuğum meydanların bunun geç kalmışlığı; yeni öğrendiğim başka bir lisan gibi eğretiydi, dilimde. Git gide kısalan cümlelerimin arasında birkaç replik bile edemiyorduk artık. O kadar korkuyordum ki ona âşık olmaktan bazı geceler, büyüdüğüm şehirden vazgeçiyordum bazen. Gidebileceğim ne de az yer kalmış ben büyümeye çalışırken.

  Şimdi bu elinizde olan, bir kitabın önsözünden fazlası değil sizler için ancak bu bahsettiklerim hayatımın önsözüne tekabül ediyor, önemsemeyin. Unuttuğum herkesin adı var Marla’nın saçlarında bana hala öyle geliyor. Unutamadığım kim varsa, ruhları bir nebze olsun Marla’nın günahlarında. Sevdiği adamın yanında sessizce ağlayan bir orospudan çok fazla şey öğrenen şımarık bir piç kurusu değilsem hala; Marla’nın inandığı fallar, masallar ve aşkına olan sadakatinden fazlası değilim. “Susmak ne kazandırır ki?” der bana Marla; “konuştuğunu anlayacak bir adam lazım karşında.” İşte her seferinde beni övüyor mu yoksa laf mı sokuyor diye düşündüğüm birkaç cümleden öteye gidemeyen yarı platonik, kısmen kült, ucuz bir aşk hikâyesi; Bazen insanlar unutamadıkları için unutulur.

Öyle değil mi Marla?



Ali Özmen.

FALLING

  


21 Haziran 2011


Marla'ya;


 Yanarken renk değiştirme sanatını icra ediyordu, Marla. Sigarası üşüyordu dudaklarında. Yanında kaybolan bir adamın kanına girmekten de utanmıyordu. Aslında o da çok iyi biliyordu. Sigara, bir kere öleni bir daha öldürmüyordu… Bana inat kibrit kullanıyordu Marla. Yanan kısmı siyah, ateşi kırmızı…
Dumanı üflüyordu halka halka ve benim üzerimden geçiyordu nefesi. Onlardan bir tanesi boynuma halat olsun isterdim. Marla’nın nefesi bir katilin ölmek isteyeceği bir yerdi. Öldük bir kere yeniden doğmak zorundayız. Yeniden ölmek ve yeniden doğmak, devam…

   Marla sen, zamanın elinden tuttuğu bir kadınsın, ölüme değil öldürmeye yakınsın. Yaşlanmayı geçtim, akıllanmazsın. Ağaçlı yolun kaldırımlarını hatırla, içine sinen o kokuyu. Sonbaharın, okumaktan usandığımız şiirlerinde, kaybolduğumuz bir gazeli hatırla. Üzerine bastığında çıkan ses, belki de buradan geçmiş bir insanın hayatı boyunca yankılanan tüm seslerinden daha anlamlı… Ve nefesini tut Marla, ölmekten bahsetmiyorum. Nefesini tutarken beni hatırla. Belki de zaman bizim anladığımız kadar büyük bir orospu çocuğu değildir. Belki insafa gelir de ikimize yeni bir geçmiş verir…

En olmadı, her şeyin göreceli olduğundan falan bahsederiz…
Sevişmeyi geçtim.

Sigarayı uzat…



Ali Özmen.


14 Kasım 2017 Salı

ZAN



Sigaram kırık tedirginlik boyu
Zan altında ahım biletim gibi
Sol bileğinde bir beni
Deliriyor
Sayfiyeler çoktan suskunluğa durdu
Mevsimleri var eden sadece sayılar bildik
Bir zaman ki çoktuk bir eksildik
Eğreti bir trabzan ve eğrilen zaman
Camlarında kuşlar var sandı bir an
Uyandı ve uyandır silsilesine asrın
Gafil!
Bu dağlarda çok avlandı.


Sigaram kırık satanı da yok yolu boyu
Aynı yerde duruyor ve aynı yerden geliyor
Rahvan sürüyor ömrünü mevsiminde
Ama
Mevsimlere inanmıyor
Uykunun kenarlarını yakmayı çok seviyor
Bir iç çekiş
Ciğerleri yanık gibi hissediyor
Sigarayı bırakmak istiyor
Sigara onu bırakmıyor



Ali Özmen.

6 Kasım 2017 Pazartesi

GECE GÖRÜŞÜ



Uyanın kayboluyorsunuz
Ay çoktan kaybetti
Gece soğuk
İçimde ve dışımda duman
Sisler içinde bir sandal var uzanan
Nefesimi görebiliyorum
Koca binayı saklamışken tan
Mor bulutların cansuyu
Direnmiş ve demlenmiş
Söyleyecek bir şeyi olsun istemiş
Sahabe ve soğuk irkiliyorum
Buradan bir çıkış olmalı
Karanlığın dönüp duran yolları
Bardakta soğuyan kahve
Ve kuruyan dudakların
Ne olacaksa hemen olsun
İşte bu maraz
Yüzünü benden alıp
Bir maske yönüne ilave ederken
Sabaha sanki bir ömür daha var


Uyanın kayboluyorsunuz
Rüyalarımdan çıkaramıyorum
Kan kustuğum lavaboyu
Ruhum durdu soruyorum;
Güzelliğini durdurabilir misin?
Saçlarını mesela, elini avuçlarımda
Direnme artık
Damarlarımda gezen bir kaç gezegen
Gövdemde eğreti bir merdiven
Aşk!
Yıkılıyorum Şahmat ve fahişe
Bana geç kalmayacağım bir şey söyle
Bana geç kalmayacağım bir şey söyle
Her şeyi yendim derken göz kapaklarıma yeniliyorum
Çünkü en büyük düşmanımız her zaman bizimledir
Ömür ne çabuk geçiyor!



"Utanmak imandandır"



Ali Özmen.





5 Kasım 2017 Pazar

PERDESİZ



Bütün kitapların manaya burkulan son kelimeleriyle uğurluyorum seni, sayfa çevirmekten daha mekanik ve ardından iş çevirmekten daha nemli çünkü, bunun aşkla ilgisi yok. Bütün bu olup bitenlerin bir manası yoktur belki, alın bakın siz busunuz! Alnımda, bakışlarında ve Rabat'ta bahar artık uzakta. Yan yana olamadığımızın coğrafyası mı olur? İmla ve ilga. Gideceğimden emin olabilirsin ama bugün değil, belki bir vapurla. Anlatacak bir şeyim yok, bunu anlatmak istiyorum. Varım ve yok olmakta varlığım, var olmak böyle bir şey. Artık korkmuyorum, anladım ki cümlelerin cevheri harfler değil.
"Bekleyin, tekrar geldiğimde hakkıyla konuşacağım." diyerek, kaçmadan önce son sözünü söyleyen mağlup bir komutan, bir daha uzun cümleler kurmayacağına yemin etti. Bir kitap olabilecek kadar yaşasaydı eğer bu duygu karmaşasını yenecekti.


-Bekleyin, tekrar geldiğimde hakkıyla konuşacağım.








Ali Özmen.