16 Ekim 2016 Pazar

TIMSHEL IV (veda)



Nar çiçeğim,

Küstahlaşan şeyler var hayatımızda, geç de olsa şöminemiz oldu yanışında kendimizi oturup izlediğimiz, belki senin dallarındı bazı zaman tutuşan. Bir vedanın geçmeyen, stabil ağrısından tutmuştu selamın ve ben hep o kırgın çocuk olarak kalmayacağımı sandım. Sonunda bir çamaşır makinesi alıp sigaradan kararan ciğerlerimi onda yıkamak istedim. Sana sadece kaç dereceye atmam gerektiğini soracaktım. Kollarım kırık ve eksik bileklerim derdi olsa kaybettiğim yanım. "Seni kırdığım yerden beni de kırdılar." Uyan da bak gün ışığına, kuşların göç yollarına saygısı olmayanlara küfret yine, uyan. Uyan da bir veda et yalnız kalabalıklara, uyan hadi uyan. Ve dağ hakkında konuş biraz, çiçeklerin kapatacağı çağı anlat ellerinle.


  İnsanın anlayamadığı, geç anladığı ve hiç bir zaman anlatamayacağı ne çok şey var hayatında. Bir derdim olsa en çok sana susarım. En çok sana sustuğumu bile bile geçerim sokaklardan. Ayrılık girer sonra yeniden şehre. Ulaklar kaçışır, kulaklar sağır ve renkler yavaş yavaş sarıya çalar farklı tonlarda. Çünkü bu hayatın siyaha kadar yolu var. Çürüyüp yok olan meyveleri anlatacaktım sana, tanelerinin çocukları nasıl mutlu ettiğini belki. Bir derdimden bahsedecektim tam da adımla başlayıp cümleye ve bitmeyen bir mektubu nasıl yazmam gerektiğini öğrenecektim. Anladım ki bir mektubu yazıp ardından hiç okutmadan yakmak o mektubu hiç bir zaman bitirmiyor. Anladım ki bir mektubu sonsuz kılan mürekkebi değil, hiç yazılmamış olması. Her an yazılacakmış gibi ve hiç konuşmadan. İşte böyle benim nar çiçeğim, bundan sonraki tüm mektupları yakacağım ve sonsuz bir mektup yazmış olacağım sana. Ayrılıklar girdi miydi şehre anlatılacak olur bir kaç şairin derdi, beni anlatacaklar senin çiçeklerin. Unutmadın biliyorum; ağır bir yüktür veda ve dağ söyleminde çiçekler açsın manzaran, hoşça kal.


Ali Özmen


Dinleyin; Devlerin Aşkı

5 Ekim 2016 Çarşamba

TİMSHEL III




"Tepenin ardından koşarak geldim, bir şeyler söylemek için yalnızlığa, geçtiğim tepenin ardını da yanıma almışım. Tek hatırladığım bir tepenin ardından inip buraya geldiğim. Söyleyeceklerimi ve ağlayacaklarımı unuttum. Karlı bir tepenin sessizliği var aklımda yalnızca ve benim yalnızlığa anlatabileceğim tek şey sessizlik."


Merhaba benim nar çiçeğim,

  Bir kitapta okumuştum bu satırları, bir çocuğun ölümüne istemeden neden olmuş küçük bir kız çocuğunun ürkekliği ile bir kaç mevsim daha geçsin istiyorum penceremden. Geçsin ve ben oturup geçişini izleyeyim mevsimlerin. Çünkü anlatacağım her şeyi unuttum, belki anlayacağım bir şeyler vardır hala. Bir şey fark ettim; aslında sessiz sedasız bunca zaman yaşayarak bir mektup yazmışım sana, bu yazdıklarım kısa soluklanmalar, bitap molalar. Söylemiştim mevsimin yaklaştıkça birbirimizi daha iyi anlayacağız. Belli ki bir cevabı olmayanların yalnızlığını yaşadın, tepenin ardını sende koşarak geçtin ve bir şey bulamadın. İnsanı kırıldığı kadar sağlamlaştıran bir zamptır belki atmosfer. Üzülme, bilhassa yeni perdeler diktirmiyorum pencelerime. Sararıp solan çiçeklerden bahsedip seni üzmek istemem ama sigara dumanından sararan perdeler ve solan insanlar var bazı evlerde.
Artık sarı saman kağıdı bulmak da zorlaşıyor. Sahi, yakınlarında hiç akarsu yahut dere bulunur mu? Soğuk mudur suları? İçinde kaybolan çocuklar var mıdır bahsettiğim kız çocuğunu üzecek?

  Bir öğretmen ol ve yolları karların kapadığı bir mevsimde gel şehre, garları incitmeden inatlaş vedalarla ve inadından asla vazgeçme. Çünkü dalından kopmanın verdiği hüzün bir insanda da bir narda da aynıdır. Çünkü bir hayvanın, bir insanın ve bir çiçeğin üzerine doğduğu toprak, aynı şekilde örtecek üzerimizi. Çünkü toprak hepimizin içinde ve dışında farklı yollarla, aynı manayla süregelir. Ağlama benim nar çiçeğim, ağlama. Yanakların al al olsun ve bir gün sana bahsettiğim kız çocuğunu sevindirsin tanelerin...


Ali Özmen.